22 Haziran 2011 Çarşamba

Doğum Günün Kutlu Olsun, Oppaaaa!!

ders çalışmayacağım ya? gene ne yapacağımı şaşırdım. Mego bir dakika kadar önce söyledi, bugün Jung Yong Hwa'cığımın doğum günüymüş. dedim bu blog da ona armağan olsun. zaten yapabileceğim ne var ki? pasta yapıp evine gidermişim, "oppaaa!!! seng-il çukka-hee!!" diye... apışır kalır herhalde. ben de Kore'de yaşıyorum ya! saçmalamanın sınırlarına vurdum gene... e madem başladım, tam olsun, bari oppacığımla geçmişimizi anlatayım.

Yong Hwa benim ilk aşkım olur. kendisi koreli olup deli manyak bir müzik yeteneğine sahiptir. C.N.Blue grubunun baş vokali ve rapper'ıdır ve aynı zamanda fena halde iyi ses taklidi yapar. aşık olduğum ilk koreli ünlü odur. aslında, kore akımına bu derece kapılmamı sağlayan sevgili insan da odur. onunla ilk olarak Mego'nun odasında, Neko'nun bilgisayarında, You're Beautiful dizisinin üçüncü ya da dördüncü bölümünde tanıştım. çok öne çıkan bir karakter değildi; ama ben yine de ona değişik bir çekimle bağlandım ve aynı gece onu rüyamda gördüm. kalktığımda belim ağrıyordu, dermişim... şaka len şaka! şimdi bir de inanan çıkarsa, o kötü. ama inat değil mi, silmeyeceğim onu oradan. neyse.

You're Beautiful ve Jung Yong Hwa sayesinde kpop ve kore dizileri dünyasına balıklama dalmış oldum. gerçi Neko ve Mego bu alanda bana çoktan birkaç tur bindirmiş olsa da kendi çapımda bir kore hayranıydım. tek dinlediğim müzik grubu Yong Hwa'nınkiydi, durup durup resimlerini indiriyordum, çevirip çevirip You're Beautiful izliyordum. hala da fazlasıyla komik, izlerim olsa; ama bir yerden sonra bayıyor, tabi.

oppamın üzerinden ne nehirler aktı şimdi. onun üzerine Kim Hyun Joong ve Park Jung Min geçti kalbimden, Lee Min Ho geçti, YunHo geçti, YooChun geçti... hiçbiri kalıcı olmadı, hiçbirini Yong Hwa kadar sevemedim, taa ki Full House'a kadar. orada Rain'le tanıştım işte. götlü ve göbekliydi; ama inkar edilemez bir biçimde sevimliydi. yüz milyon bir içim su koreliye oppamı satmamışken Rain gibi bir yamuğa bu kadar kapılmayı yediremeyip kendime, uzunca bir süre reddettim bu gerçeği. sonunda kabul ettim ve bir süre sonra yepyeni bir şey fark ettim: rain'i Yong Hwa'yı sevdiğim gibi sevmemiştim. ben onun şarkılarının bir kısmına ve ününe aşığım, şu durumda. onun da öyle bir şarkısı var zaten "do you love me or my fame" diye. her neyse. Yong Hwa oppamı ise her haliyle severim ben; şeker gibi, yanaklarını ısırsam karamel akacak gibi.

aslında kalbimden gelip geçen binlerce insanın yanında Kim Bum'un da bambaşka bir yeri var. hepsinden uzakta, hepsinden ayrı. onun hakkında hiçbir... "pis" düşünceye kapılmadım; bir kere bile. ürogenital işlerken bile. bunun ne demek olduğunu anlamak için bir tıpçı olmak lazım, tabi. genital bölge anatomisi çalışırken mor fonksiyonel anatomi kitabındaki bir cümleden başlayıp dönen muhabbetler odadan dışarı sızsa ne olur, hiç bilmiyorum, doğrusu. kendimden korktuğum ender anlardan biriydi. dur bir dakika; böyle bir yazıya bile anatomi nasıl bulaştı yaa? bu kadar içimize işlemiş. hayır, daha fazlasına izin vermeyeceğim! diyordum ki, Kim Bum'u küçük kardeşim gibi bile seviyor olabilirim. gelsin, yanaklarını sıkıp mıncıklayayım, ısırayım, saçını karıştırayım, boğuşalım falan... sonra gelsin, "unni, kızın biri canımı sıktı" desin, gidip ağzını dağıtayım Kim Bum'cuğumu üzen o kızın, falan... tamam, biraz şiddet içerikli bir hayal, ama şu aralar bir şeyleri kırıp dökesim var, benim bir suçum yok. öyle işte, öyle kardeşçil seviyorum ben Kim Bum'umu. telefonumun arka planında da şimdi çok şeker bir resmi var, baktıkça sırıtasım geliyor.

aklıma gelmişken, bilgisayar arka planımda da, oraya koyduğum günden beri, aynı Yong Hwa resmi duruyor. mavi ceketli, beyaz pantolonlu oppam kırmızı kiremitli bir çatıda oturmuş şeker şeker sırıtıyor. bilgisayarımı her açtığımda bana şeker şeker sırıtmasından asla bıkmıyorum. onu resmi oraya ilk koyduğumda oturup abartısız yarım saat, yüzümde anlamsız bir sırıtışla, ekranı izlemiştim. şimdi yüzüne bakarak "oppaaaa! seng-il çukka-hee!!" diyeceğim ve bu doğum günü hikayesi de burada bitecek. onun adı Yong Hwa. o benim ilk aşkım, oppam, rüyalarıma giren ilk adam, her boş anımda aklımı doldurmayı başarabilen tek kişi; ama benim yine de ders çalışmam lazım. malum, final bu, bekletmeye gelmez!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder