4 Haziran 2011 Cumartesi

Ders Geyikleri

hani sınavlara, özellikle de finallere çalışırken birden bire sebepsiz yere başlayan, yarım saat dönen o geyikler vardır ya? hep onlara fena halde yazık olduğunu düşünürüm. zira o sırada odada bir kamera olsa muhtemelen Cem Yılmaz'dan daha komedi bir şov ortaya çıkacaktır. sırf bunun için odaya bir kamera yerleştirebilirim. hayır, bu sadece şakaydı. 


hele bir tıpçı olunca dönen ders geyikleri çok daha tuhaf ve komik olabiliyor. hocalar zaten bir alem, biz de bir başladık mı dalga geçmeye, sonu gelmez o geyiğin. on dakikalık mola olur sana üç saat, beş saat, gittiği yere kadar. gülmekten yorulana kadar, ders yalan olur bu durumlarda... tabi muhabbeti anlayana. ama suç da bizde değil şimdi; öyle laflar ediyorlar ki bazen... 


bizim dünyamızda "kaset notu" diye bir şey vardır. derse girilir, ses kaydı tutulur, birisi o kaydı dinleyip hocanın verdiği slaytları da düzenleyip yapıştırarak bir not yazar, Malum Kırtasiye'de o not basılır, satılır, öğrenciye hayır işlenmiş olur. derslere girerek sınıf geçemeyeceğini, sosyal kalmak istiyorsa derse girmekle kendi çalışmak arasında seçim yapması gerektiğini idrak eden öğrenci de o notları spiralli bir şekilde alır, o notlara çalışır. ders notu yazmaksa oldukça sıkıcı bir iştir. dolayısıyla yazan mazlum şahıs araya hocanın esprilerini, komik diyalogları, gafları falan sıkıştırır ki iyice çekilmez hale gelmesin not. sonuç: odada oturmuş karşılıklı ders çalışıyorken, çalışan taraflardan biri birdenbire gülmeye başlar, olay kopar. 


mesela bir örnek: daha az önce Panda'yla karşılıklı ders çalışıyorduk - ben masaya oturduğum için böyle bir şey mümkündü tabi. ve Panda o malum tuhaflıklardan birine denk geldi: "Başarılı bir enfeksiyon için..." başarılı enfeksiyon mu? "sen kimin tarafındasın amca yaaa!" diyesi geliyor insanın. diyorum, bu doktor milletinin hepsi bir tuhaf. adam mikrobiyolojici olalı beri o kadar özdeşleştirmiş ki kendini mikropla, artık mikrobun bakış açısından düşünüyor her şeyi! aslında çok masum bir şey o virüs! bazısı beceriksiz oluyor, adam öldürüyor; bazısı çok başarılı bu enfeksiyon işinde! kanıt mı? hocanın slaytından aynen alıntıdır: "viral enfeksiyonların büyük bir bölümü asemptomatik(belirtisiz) olarak izlenir. virüsün konağa zarar vermek ya da öldürmek gibi kötü bir niyeti yoktur!" yani o kadar mazlum bir şey ki bu virüs! evsiz barksız, yavru kedi gibi bir şey, hiçbir kötü niyeti yok; sadece sana sığınmış, yavrum, yazık, ev hayvanı falan gibi olası var senin için. sen yaşayacaksın, o da sana yamanmış, sana dokunmayacak, artıklarını yiyecek, falan... yaşayıp gideceksiniz. hem kocaman organizmasın; ne olur ki sanki yani minnacık şeye azıcık baksan? eline mi yapışır? bir şey de yapmayacaksın ki; o sana çaktırmadan halledecek her şeyi! fena halde safım saf, iyi niyetli yani; sezercik mübarek! iddia ediyorum; bu adam muhtemelen gizli gizli kendine virüs falan enjekte etmiştir, isim bile koymuştur, canı sıkıldıkça dertleşiyordur...


bir de aptal semptomlar var ders çalışma işini fena halde sabote eden böyle, hocaların tuhaflıklarından başka. daha yeni gut hastalığını çalıştım; duyduğum en aptal semptomla da orada karşılaştım. "özellikle hallux metatarsofalangiyal eklemini tutan ağrılı artirit" bu semptomun tanımı. ama ne demek? "ayak başparmağının dibini tutan ağrılı eklem iltihabı"... ne aptal bir semptomdur o yaa?? benim ayak başparmağımın dibi ağrısa sallamam bile, "herhalde incittim" falan derim yani! baba düşünsene, doktora gidiyorsun grip diye, neyin var falan diye soruyor falan filan, en son "başka şikayetiniz, ağrıyan yeriniz?" diyor, "haa, ayak başparmağımın dibini de incittim herhalde, bir ağrı kesici pomat..." derken sen, "a evet, gut olmuşsunuz siz." diye gülümsüyor adam sana... var mı böyle bir dünya yaa? ahahah, gülüyorum!


üçüncü bir olay da anlık gelen saçma sapan cümleler. bu konuda Panda bir ekspert olmuş, eline kimse su dökemez. geçen gün kantine inmişiz, ders çalışıyoruz... evet, öyle bir fantazimiz var... ben dersin birinden bir şeyi anlamadım. o da benden iki dakika önce okumuştu o konuyu, bana açıklamaya başladı. anlattı, anlattı, anlattı... ben de dinliyorum; ama ağzının içine düşeceğim az kalmış, o kadar mantıklı geliyor ki söyledikleri! sanırsın ordinaryus profesör doktor oturmuş karşıma anlatıyor konuyu, o kadar yani. çok inanıyorum, her bir kelimesini aklıma yazıyorum... sonra durdu durdu, dedi ki: "bu böyle oluyor sanırım... çok sanıyorum ama... yani kocaman bir 'sanırım' var orada; dikkat et, o 'sanırım' kocaman..." 
boğulacakmış gibi gülmeye başlamam yarım saniyemi aldı. 
sanırmış! bunun üstüne dönen muhabbetleri şu anda hatırlamıyorum; ama olayın saçmalığına durup durup güldüm yarım saat. tabi o kadar komik gelmiyor böyle anlatınca; önce bir ders stresinin sarması lazım ortalığı. bünye gerilecek, gerilecek, sonra böyle bir kopma noktasında dağılıvereceksin. 


bir de vücudun şahsi tuhaflıkları var. insan vücudundan bir film çeksen çok manyak bir seri çıkar! "İçimdekiler 47, coming soon!" manşetlerde böyle dev puntolarla... tabi o zamana gazeteler hologram olmuş... "efsane serinin yeni filmi çıktı!" falan; yedi jenerasyon gelmiş geçmiş, millet vasiyetine yazıyor "ben öldükten sonra çıkan filmleri getirin mezarımda da oynatın" hatta bir de mezarlık matinesi çıkarıyorlar sırf bunun için... 


ya da yanlış anlamalar. yine Panda'dan direk alıntı... diyeceğim ama önce konuyu açıklamam lazım. lenfosit dediğin o şey bağışıklık hücresi. bu şey her yerde var; ama yerine göre tip tip bunlar. mesela cildin altında olanlar var yüzeyel onlar, daha dipte yağların kasların orada olan var, onlar da derin olanlar... Panda da bu kısmını okumakta bağışıklık sistemi konusunun. genetik hastalıkları ezberliyorum o sırada, konu bana çok uzak; birden Panda'dan şaşkın bir ses yükseldi: "'Yüzeyel lenfositler derinin altındadır.'.. nasıl yaa? derin yüzeyelden yüzeyelde olur mu?" 
şaka değildir, soğuk espri hiç değildir; gerçektir, yaşanmıştır...
"evet, Panda, ters koymuşlar onların adını, canları sıkılmış... belli olmaz bunların sağı solu..." diyesim geldi.  yarım saat güldüm yine. 


bunlar bir de sadece bir kısmı olayın; hatırlayabildiğim kadarları, verdiğim küçük örnekler... işte bu yüzden acıyorum ders geyiklerine. 
bu cevherler kaybolmamalı!!

1 yorum:

  1. sabaha kadar konuştuumuzu hatırlıyorum yani nekonun taklitleri falan bunlara bence de yazıktır, günahtır.

    YanıtlaSil