3 Ağustos 2011 Çarşamba

Koremania

şahsi manyaklığımın hat safhaya ulaştığı şu günlerde ne yaptığımı açıkçası ben bile tam çözebilmiş değilim. aslında program çok basit. sabah kalkıp kahvaltı ediyorum. sonra bilgisayar başına oturup manga okuyorum. akşama doğru babam beni oturduğum yerden kaldırıyor. yemek yapıyorum, babam öğretiyor. sonra oturup biraz daha manga okuyorum. sonra kapatıp kalkıyorum ve bir kitap alıp okumaya başlıyorum. gece boyunca bir yandan televizyon izleyip bir yandan kitap okuyorum. sonra yatıyorum. o kadar zamanda yaptığım şey bu, evet. mesela dün gece Erebos'u bitirdim. güzel kitaptı, öyle oyun çıkarsa kesin oynarım. neyse.

gerçi bugün biraz daha değişik geçti. okuyacak kitap bulamadım her nasılsa, ben de bilgisayarda takılmaya devam ettim. işin hoş tarafı, uğraşacak bir şey de buldum kendime. artık bilgisayarım Korece okuyup yazabiliyor, zzzzzuha! son zamanlardaki şahsi takıntım olan Korece'de zırnık yol almamış olup şu anda yeniden bir heves sarmış bulunmaktayım, hadi hayırlısı. biraz oynarsam umuyorum ki ilkokul hızında okuyabileceğim: "aaaaa.... liiii?? ataaaaaaaa.... anneee, bu harf neydiii??" falan... haha!

bir zamanlar da böyle Japonca'ya ve Japonlarla ilgili her şeye sarmıştım. bir ara neredeyse Japon alfabesini öğrenecektim. şimdi hepsi bir tanıdık geliyor, sallıyorum; ama tutup tutmadığını henüz hiç kontrol etmedim. sorun değil, ben onlar mükemmel manga karakterleri için seviyordum; mangasından fırlayan Kore'ye düşmüş. e hal böyle olunca ufaktan o tarafa sarkmamak biraz tuhaf olurdu.

ama bir gerçek var: bu bulaşıcı bir şey! Kore dizileri gerçekten bağımlılık yapıyor, azizim! ilk dizinde biraz yabancılık çekiyorsun tabi; dil bir farklı, suratlar bir değişik, falan... ama bir alıştın mı da bırakılmıyor, yahu! bak mesela biz iki kişi, yani Panda ve ben, kendi küçük çabalarımızla bir iki ayda en az beş kişiyi bağımlısı yaptık! e kolay iş değil, önce önyargıları kıracaksın. ilginç bir şekilde, bilimum Asya zımbırtısına aşırı önyargıyla yaklaşan bir ton insan olduğunu öğrenmiş bulundum, iki arada.

lablarda milletle laflarken, bu Kore dalgasına ilk kapılanın da bizler olmadığımızı öğrenmiş olduk. geçen seneden izleyen, takip eden, hayran olan ve yazdıkları kaset notlarını 엎파larına ithaf eden bir tayfa varmış. o insanları bulursam "순배!!" diye boyunlarına atlayacağım; artık devrilip düşer miyiz, kim ölür kim kalır, zavallı insan altımda pelteye dönerse onu yerden spatulayla kim kazır; o kısmı uygun bir zaman aralığında düşüneceğim, şu anda beynimi dinlendiriyorum. bak o ikinci Korece sözcüğün doğru olup olmadığından da emin değilim; şansımı denedim, umarım kendimi rezil etmemişimdir. hayır, Google Translate de bir sonuç vermedi aramama, korkuyorum altından ne çıkacak diye.

neyse. yarın bilgisayar başında oturduğum zaman aralığında kesinlikle Korece çalışacağım. kararlıyım!! oturup 박 정 민'in tweet'lerini ve face'deki paylaştıklarını deşifre etmeye uğraşacağım. ama yok, galiba 이 민 호 daha sık paylaşım yapıyordu, onu çözmekle uğraşırım...

off, havam batsın; iyi ki bir Kore alfabesi yükledim! bizim oralarda da bir laf vardır hani: "görmemişin bir oğlu olmuş, tutmuş çükünü koparmış" diye...