25 Temmuz 2011 Pazartesi

Tembellik Kötü Şey

tembellik kötü şey, vallahi bak. mazoşistçe bir zevk alıyorum yapmak zorunda olduğum bir şeylerimin olmasından. yoksa canım sıkılıyor. birilerinin bana "şunu yap" demesi lazım sanırım benim bir şey yapmam için. bak şimdi yapabileceğim bir milyon şey var önümde, dersler çok yoğun olduğu için yapamadığım. mesela resim yapabilirim. uzun bir aradan sonra gitarımı elime alabilirim. kitap okuyabilirim. müzik dinleyip şarkı söyleyebilirim. photoshopta çizimleri boyayabilirim, ya da fotoğraflarla oynayabilirim. hiç mi olmadı? oturup ders de çalışabilirim!  tekrar düşündüm de, hayır, sanırım çalışmam.

yarın kiraz hasadı başlıyormuş. annem yaylaya çağırdı. oraya da hiç gidesim gelmedi. şimdi gitsem kesin uyuzluk yappacağım, annem de sinir olacak. nedense kendini benim mutlu olmadığım gerçeğine pek bir inandırmış görünüyor. ben çardakta kendi çapımda kitap okuyorum, sanki çok sıkılmışım gibi bana "çözümler" öneriyor. git kuzenlerinin yanına Çaylak, gel kirazları gezelim Çaylak, falan filan... halbuki bir gerçek var: ben orada hiçbir şey yapmak istemiyorum. işim yok benim orada. okunacaksa kitabımı ben burada da okurum. hasat yapılacakmış. temmuz sonu, ben gidip güneşin alnında öğlen sıcağında kiraz mı toplayacağım? hiç gelemem. akşama kadar ya çardakta oturacağım, ya evde işlere yardım edeceğim ki evde zaten iş yapan... dur sayayım.... üç... yok, dört kişi var benim haricimde. belki akşam bir ateş yakılacak da etrafında sohbet edilecek, saz çalınacak - ki muhtemelen bütün günün uyuzluğuyla o akşam da sıkılacağım. kabul ediyorum, çok uyuz bir insan bu Çaylak; ama ne yapabilirim ki? gerçekten böyle görüyorum şu anda kiraz hasadını.

geçen gün babamla beraber üniversiteye gittim. o derse girerken ben odasında sekretercilik oynadım. ama orada yasak var, dizi açılmıyor. dizi indirsem, desem; olmuyor yani. Çekirge'nin evinde var sınırsız internet, orayı da sömürmek istemiyorum. zaten yedi yirmi dört oradayım neredeyse, son zamanlarda...

açıkçası, ben sadece dizi izlemek de istemiyorum. hala fazla tembelliğin battığı o nekahet dönemindeyim. en azından giyinip süslenip dışarı çıkmak, arkadaşlarla gezmek istiyorum; ama ne Neverland'de öyle gezecek yer biliyorum, ne de arkadaşlar öyle akşam gezmelerine çıkacak insanlar. hayır, Neverland dediğin de o kadar güvenli yer değil. gidersin bara, gece millet içer falan, sarkan olur, kesen olur, uyuz olursun... yolda da yürüyemezsin karanlık basınca; kesin bir olay çıkar bir şekilde, güvenemezsin... yok, Neverland hoş bir yer değil, her ne kadar memleketim de olsa bu hallerinden hiç hoşlanmıyorum, hiç!

neyse. diyorum, ben boşuna tıp seçecek adam değilim. seçtimse bir bildiğim vardır. bak, 20 gün tatil bana yetiyormuş demek. şu anda okul başlasa gocunmam, mesela. hayır, söylenirim, sinirlenirim, falan; ama bitince de bir boşluğa düşüyorum. ne yapacağımı şaşırıyorum. yok yok, iyiyiz biz böyle; tıp ve ben. "ne seninle ne de sensiz" mottolu, acıklı bir aşk bizimki; ama zamanla ben ona katlanmayı öğrendikçe  mutlu olacağız. peki bu benim derslerin zorluğu üzerine ettiğim yaratıcı küfürlerin miktarını ve/veya ağırlığını azaltacak mı? elbette hayır. ders çalışmak istemediğim gerçeğini değiştirecek mi? mümkün değil, asla, yok öyle bir dünya. ben yine her boşluğa düştüğümde fonksiyonel kitabını kucağıma alıp on dakika içinde yaratıcılığıma tavan yaptırmaya, akabinde yapacak bir milyon tane şey bulup dersin başından ışık hızıyla kalkmaya devam edeceğim.

yine de tembellik kötü şey ya, vallahi bak! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder